9 Ekim 2011 Pazar

BEŞİKTAŞ’IN YILDIRIM DEMİRÖREN BAŞKANLIĞINDA TRANSFER POLİTİKASI YA DA POLİTİKASIZLIĞI

Sabah gazetesinde çıkan şu haberden sonra acaba Yıldırım Demirören durup bir an “Biz bir yerlerde hata yapmış olabilir miyiz?” diye düşünmüş müdür diye merak ettim. Bir anlığına düşündüyse bile “Yok canım dünya yıldızlarını takıma topladık, taraftar kimi istediyse aldık” diye kendini avuttuğuna eminim.

Şunu kabul etmek gerekir ki Avrupa kulüplerinin büyük bir kısmı transferde büyük hatalar yapıyorlar. Türk kulüplerinin özellikle Beşiktaş’ın son yıllarda bu konuda başı çektiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Amacım Beşiktaş’ın bütün kulüplerden daha büyük hatalar yaptığını ispatlamak değil, sadece olaya en yakından takip ettiğim, taraftarı olduğum kulüp açısından bakmak.

Genel olarak transferde yapılan en büyük hatalar nelerdir ya da yanlış transfer politikalarına neler sebep olabilir? Öncelikle bunu bulmak gerekir diye düşünüyorum.

1. Genel düşüncenin aksine transferde tek yetkilinin teknik direktör olmasının ya da teknik direktöre transferde geniş yetkiler verilmesinin son derece yanlış olduğunu düşünüyorum. Kulüp bir şekilde başarısız olmuş veya başka bir sebeple teknik direktörünü değiştirmiştir ve genelde basının, taraftarın ve yöneticilerin başarı için uzun süre bekleyecek sabırları yoktur. Bu durumda teknik direktör de en kısa yoldan başarıya gidebileceği oyuncuları uyum sürecini, yaşını ve en önemlisi maliyetini düşünmeksizin transfer etmek isteyebilir. Çok sık teknik direktör değiştiren Beşiktaş gibi kulüplerde her gelen teknik direktörle beraber bir çok oyuncu gelir, bir o kadar da oyuncuyu göndermek için uğraşılır.(2004-2005 sezonundan beri sadece oyuncu alımlarının maliyeti yaklaşık 113 milyon Euro).

2. Yukarıda bahsettiğim durumun temel sebebi Beşiktaş’ın herhangi bir transfer politikası olmaması ve bunu takip edecek -teknik direktör kim olursa olsun- transferden sorumlu olacak, oyuncu taraması yapacak bir birimin bulunmamasıdır. Menajerlerin önerileriyle yapılan yüksek maliyetli transferler, yaşı 30’u geçmiş Avrupa’da kendisine uygun kulüp bulamayan oyunculara yönelmek, bir başarısızlık sonucunda taraftarın tepkisini azaltmak ya da başarısızlığı unutturmak amacıyla yapılan ani transferler böyle bir birimin olmamasından kaynaklanan bazı sonuçlardır. Bu konuda en iyi örnek sanırım Olympique Lyon’dur. Lyon’da o sırada teknik direktör kim olursa olsun transfer komitesi çalışmalarını aynı şekilde sürdürür ve teknik direktöre görüşlerini bildirirler. Bu sayede istikrarlı bir transfer politikası oluştururlar. Birkaç yıl çalışacak bir teknik direktöre kulübün tüm imkanlarını sunmanın doğru olmadığını bilirler.

3. Bir diğer önemli hata; transferlere fazlasıyla bel bağlamak ve altyapı yatırımı yapmamaktır. Avrupa’da başarılı olan kulüplerin büyük bir kısmı altyapıdan yetişen oyuncuların dolduramadığı bölgelere transfer yaparlar. Bu maddenin şu anda bizim için çok ütopik olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bunu başaramayan kulüplerin uzun vadede başarılı olması neredeyse imkansız. Chelsea gibi neredeyse sınırsız maddi güce sahip bir kulüp bile başarının sadece transferle olmayacağını anladı ve genç oyuncularına daha çok şans vermeye başladı. Herkesin katılacağı gibi altyapı ve genç oyuncu transferini en iyi yapan iki kulüp Porto ve Olympique Lyon son yıllarda gösterdikleri başarılar ve transferde sürekli olarak kar etmeleri onları bu modelin en doğru uygulandığı takımlar haline getirdi. Bu iki kulübün en iyi oyuncularını gayet rahat bir şekilde satmaları da her zaman yerlerini doldurabilecek potansiyelde oyuncaları kadrolarında bulundurduklarını ispatlıyor ve bu sayede panik içinde hatalı bir transfer yapmaktan kaçınabiliyorlar.

4. Yapılmış bir transfer hatalı bile olsa transfer edilen oyunculardan verim almayı başaramamak, bunun için çaba göstermemek bir başka hata. Bunun birçok sebebi var ancak temel olarak kulübün bu durumu da iyi yönetememesidir. Yurt dışından gelen bir oyuncunun hemen çok iyi bir performans göstermesi çok nadir olabilecek bir şeydir. Öncelikle gittiği ülkenin dilini, kültürünü bilmeyen futbolcu doğal olarak yalnızlık çeker ve mutsuz olur. Bu mutsuzluk da onun performansını olumsuz olarak etkiler. Bir diğer sebep ise yine beklentinin doğru ayarlanamaması ve beklentiyi karşılayamayan oyuncunun hayal kırıklığı yaratmasıdır. Bunlara Beşiktaş’tan birçok örnek verebiliriz ancak genelde Güney Amerika’lı oyuncularda bunun görüldüğünü söylemek yanlış olma. Bunun bilinmesine rağmen hala bu oyuncuları transfer etmek yine temelde herhangi bir transfer politikasının olmamasından kaynaklanıyor.

5. Beşiktaş’ın bir diğer önemli sorunu da transferlerin hatalı yapılmasının bir sonucu olarak aldığı oyuncuları satamamaktır. Yine Yıldırım Demirören’in başkan olduğu 2004 – 2005 sezonundan bu yana 1 milyon Euro’nun üstünde bir bonservis bedeliyle satılan oyuncu sayısı sadece 5 (yazıyla beş) ve bütün satışlardan elde edilen toplam gelir yaklaşık 27 milyon Euro. Tabi bazı oyuncuları ve teknik direktörleri gönderebilmek için ödenen tazminatların elde edilen transfer gelirinden daha yüksek olması da gayet olası.

En başta da söylediğim gibi bu hatalar sadece Beşiktaş’a özgü değil. Ancak Beşiktaş’ın yapılabilecek bütün hataları bünyesinde toplayan yegâne kulüp olduğunu düşünüyorum. Kısa vadede mali durumunu düzeltmesi çok zor görünen ve sürekli olarak bu nedenlerle UEFA ile karşı karşıya gelen deyim yerindeyse uçan kuşa bile borcu olan Beşiktaş’ın sadece transfer politikasını düzenlemesi bile kısa zamanda önemli bir rahatlama yaratır diye düşünüyorum. Bunun Demirören başkanlığında gerçekleşmeyeceği ve henüz kendisini koltuğundan edebilecek bir kişinin olmaması gerçeklerini de hesaba katarsak bizi çok güzel günlerin beklemediğini çok rahat görebiliriz. Esas çözülmesi gereken büyük sorun da bu zaten.

Not: Rakamsal veriler www.transfermarkt.de sitesindeki bilgilere dayanmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder