Sene 2000. Serdar Bilgili Beşiktaş başkanı olduğunda manifestosu şuydu;
"Beşiktaş'ı gazetelerin 3. sayfasından 1. sayfasına taşımak". Bu
kadar basitti aslında yapılması gereken. Şampiyonluklar, yıldız futbolcular,
sürekli bahsedilen isimler yaratarak sürekli göz önünde olmak. Aslında
Dortmund'un da çöküşü aynı zamanlara denk gelir. Hemen hemen benzer bir furyaya
kapılmış iki kulüp. Dortmund gelen şampiyonlar ligi şampiyonluğunun
sarhoşluğunu üzerinden bir türlü atamamış, Beşiktaş ise yaşlanan öz kaynağının
yerine yenisini koyamamıştı. Aslında tabanda durum; güzelim sarıya-siyaha ve
beyaza insanların bakış açılarını değiştirmekti. Çünkü yeni bir yüz yıl
başlamıştı ve rakipler milenyum gibi parıl parıl parlıyorlardı. Onlara
yetişmek, onlar gibi olup isimleri pazarlamak, ortada olanı paraya çevirmek,
"ben de buradayım" demek onlara benzemekten geçiyordu. Dortmund
varını yoğunu transfere harcadı, Beşiktaş ise olmayan parasını geleceğe
devrederek debelendi.
İki kulübün milenyumdaki kırılma noktası da aynı döneme denk gelir. Dortmund
2005 yılında borç batağına saplanmaya ramak kala bugün dahi olarak adlandırılan
Hans-Joachim Watzke'yi kulübün Ceo'su olarak takımın başına getirirken,
Beşiktaş kimsenin nedenini hala bilmediği "kaçırılan şampiyonluk"
sonrası Yıldırım Demirören'i takımın başına getiriyordu. Çıkışın ve çöküşün
başlangıcı olarak tanımlanabilecek kırılma noktaları iki kulübün de ortak
paydasıydı.
Treni her zaman geriden takip etmek gibi bir adeti olan bizim coğrafyamız,
futbolu da geriden yakalamaya çalışarak Dortmund'un 2007'de taraftarını işin
içine katarak "Biz Dortmundluyuz" sloganıyla iflastan dönüşünü ancak
2012'de "Feda" sloganıyla karşılayabildi. Bu süreçte Dortmund
öz kaynak düzeni ile Bundesliga ve hatta Avrupa liglerinde adını çoktan
yaldızlı harflerle yazdırmaya başlamıştı bile.
O, çöküşten "Dortmundlular" olarak kurtulan kulüp geçen hafta
kazandıkları Real Madrid maçı öncesi, Bernebeu da tarihe şahitlik etmek için
bilet kuyruğunda bekleyen taraftarına içecek dağıtıyor, kuyrukta 2 gün bekleyen
taraftarın sırada geçirdiği zamana bile değer veriyorken, aynı döneme denk
gelen Beşiktaş-Orduspor maçında, Beşiktaş taraftarı (o ya da bu şekilde)
yönetim tarafından stada sokulan adamlar tarafından coplarla dayaktan
geçiriliyor. Temel felsefe eksikliği esasen burada başlıyor.
Öğrencileri stada çekebilmek için, taraftarına dünyanın en büyük
yıldızlarını 18 dolara izleme şansı veren kulübe karşılık, "parası
olmayanın yeri orası değil" mantığıyla 1 senedir bomboş duran Beşiktaş
kapalısı aslında iki kulüp arasındaki dev uçuruma atılan bir çakıl taşı gibi
ortada duruyor.
Meselenin esası şudur, Beşiktaş, taraftarını elinde tutabilmesi için
Galatasaray ve Fenerbahçe'den farklı olmalıdır. Dünyanın hiç bir liginde aynı
kulüp zihniyetini taşıyan ve devamlı var olan 3 büyük bulamazsınız. Fenerbahçe
ve Galatasaray'ın farklı renklerinin dışında aslında tabanları ortaktır. Yarın
Götze'yi bulup çıkartsan elinden kopartır alırlar. Eğer aynı zihniyetle onlarla
yarışmaya kalkarsan, 10 yılda 1 başarı ya görürsün ya göremezsin. Bu ülkenin ne
bir tane daha Fenerbahçe'ye ihtiyacı var ne de bir tane daha Galatasaray'ı
kaldırabilecek kapasitesi. Beşiktaş sıfırdan bir yere gelmek istiyorsa ilk önce
taraftarına sahip çıkmalıdır. Taraftarının kulübü olmalıdır. Son 10 yılda
yetişen, değiştirilen Beşiktaşlı profilini geriye devşirmek her kaybedilen gün
kulüp için biraz daha zor olacaktır. Plansız, hedefsiz üretilen politikalarla
bir gün dahi kaybedilmemelidir.
Dortmund dünyaya yayılmış bir şehir takımdır, Beşiktaş ise ülkeye yayılmış
bir semt takımıdır. Beşiktaş'ın hedefi; şampiyonlar ligi şampiyonluğu,
Götze'ler, Lewandowski'ler olamayacaktır belki ama muhakkak Dortmund gibi
taraftarından beslenen bir yapıya kavuşturulmalıdır. Bugün Dortmund'u Wembley
de izlemek için kulüpten bilet talep eden Dortmundlu sayısı resmi açıklamaya
göre 250.000 kişi civarında. Ve Dortmund kulübü bu ilgiye karşılık taraftarlar
arasında haksızlık yaratmamak için kura çekme yöntemi uygulamaya karar veriyor.
Bugünün mimarı Watzke : ''10 sene önce her takım üyesinin bilet alabilme şansı
vardı. O zamanlar 8000 üyemiz vardı. Şimdi ise 100.000'e yaklaşık üyemiz
var.'' açıklaması yapıyor. Beşiktaş'ı bulunduğu yerden, üst seviyeye çıkarmak
için kollarını sıvayacak olanlar Dortmund ve benzeri yapılanmaları çok iyi
analiz etmeliler. Beşiktaş için gelecek, rakiplerine uymaktan değil, kendi
sistemini kurmaktan geçmektedir.
*****Yazı 2013 yılında bir internet spor sitesinde yayınlanmıştı. Site kapandı. Yazı kaybolmasın diye bloğa aktarıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder