27 Kasım 2015 Cuma

Taraftarın Takımı Olmak

Sene 2000. Serdar Bilgili Beşiktaş başkanı olduğunda manifestosu şuydu; "Beşiktaş'ı gazetelerin 3. sayfasından 1. sayfasına taşımak". Bu kadar basitti aslında yapılması gereken. Şampiyonluklar, yıldız futbolcular, sürekli bahsedilen isimler yaratarak sürekli göz önünde olmak. Aslında Dortmund'un da çöküşü aynı zamanlara denk gelir. Hemen hemen benzer bir furyaya kapılmış iki kulüp.  Dortmund gelen şampiyonlar ligi şampiyonluğunun sarhoşluğunu üzerinden bir türlü atamamış, Beşiktaş ise yaşlanan öz kaynağının yerine yenisini koyamamıştı. Aslında tabanda durum; güzelim sarıya-siyaha ve beyaza insanların bakış açılarını değiştirmekti. Çünkü yeni bir yüz yıl başlamıştı ve rakipler milenyum gibi parıl parıl parlıyorlardı. Onlara yetişmek, onlar gibi olup isimleri pazarlamak, ortada olanı paraya çevirmek, "ben de buradayım" demek onlara benzemekten geçiyordu. Dortmund varını yoğunu transfere harcadı, Beşiktaş ise olmayan parasını geleceğe devrederek debelendi.


İki kulübün milenyumdaki kırılma noktası da aynı döneme denk gelir. Dortmund 2005 yılında borç batağına saplanmaya ramak kala bugün dahi olarak adlandırılan Hans-Joachim Watzke'yi kulübün Ceo'su olarak takımın başına getirirken, Beşiktaş kimsenin nedenini hala bilmediği "kaçırılan şampiyonluk" sonrası Yıldırım Demirören'i takımın başına getiriyordu. Çıkışın ve çöküşün başlangıcı olarak tanımlanabilecek kırılma noktaları iki kulübün de ortak paydasıydı.

Treni her zaman geriden takip etmek gibi bir adeti olan bizim coğrafyamız, futbolu da geriden yakalamaya çalışarak Dortmund'un 2007'de taraftarını işin içine katarak "Biz Dortmundluyuz" sloganıyla iflastan dönüşünü ancak 2012'de "Feda" sloganıyla karşılayabildi. Bu süreçte Dortmund  öz kaynak düzeni ile Bundesliga ve hatta Avrupa liglerinde adını çoktan yaldızlı harflerle yazdırmaya başlamıştı bile.

O, çöküşten "Dortmundlular" olarak kurtulan kulüp geçen hafta kazandıkları Real Madrid maçı öncesi, Bernebeu da tarihe şahitlik etmek için bilet kuyruğunda bekleyen taraftarına içecek dağıtıyor, kuyrukta 2 gün bekleyen taraftarın sırada geçirdiği zamana bile değer veriyorken, aynı döneme denk gelen Beşiktaş-Orduspor maçında, Beşiktaş taraftarı (o ya da bu şekilde) yönetim tarafından stada sokulan adamlar tarafından coplarla dayaktan geçiriliyor. Temel felsefe eksikliği esasen burada başlıyor.

Öğrencileri stada çekebilmek için, taraftarına dünyanın en büyük yıldızlarını 18 dolara izleme şansı veren kulübe karşılık, "parası olmayanın yeri orası değil" mantığıyla 1 senedir bomboş duran Beşiktaş kapalısı aslında iki kulüp arasındaki dev uçuruma atılan bir çakıl taşı gibi ortada duruyor.

Meselenin esası şudur, Beşiktaş, taraftarını elinde tutabilmesi için Galatasaray ve Fenerbahçe'den farklı olmalıdır. Dünyanın hiç bir liginde aynı kulüp zihniyetini taşıyan ve devamlı var olan 3 büyük bulamazsınız. Fenerbahçe ve Galatasaray'ın farklı renklerinin dışında aslında tabanları ortaktır. Yarın Götze'yi bulup çıkartsan elinden kopartır alırlar. Eğer aynı zihniyetle onlarla yarışmaya kalkarsan, 10 yılda 1 başarı ya görürsün ya göremezsin. Bu ülkenin ne bir tane daha Fenerbahçe'ye ihtiyacı var ne de bir tane daha Galatasaray'ı kaldırabilecek kapasitesi. Beşiktaş sıfırdan bir yere gelmek istiyorsa ilk önce taraftarına sahip çıkmalıdır. Taraftarının kulübü olmalıdır. Son 10 yılda yetişen, değiştirilen Beşiktaşlı profilini geriye devşirmek her kaybedilen gün kulüp için biraz daha zor olacaktır. Plansız, hedefsiz üretilen politikalarla bir gün dahi kaybedilmemelidir.

Dortmund dünyaya yayılmış bir şehir takımdır, Beşiktaş ise ülkeye yayılmış bir semt takımıdır. Beşiktaş'ın hedefi; şampiyonlar ligi şampiyonluğu, Götze'ler, Lewandowski'ler olamayacaktır belki ama muhakkak Dortmund gibi taraftarından beslenen bir yapıya kavuşturulmalıdır. Bugün Dortmund'u Wembley de izlemek için kulüpten bilet talep eden Dortmundlu sayısı resmi açıklamaya göre 250.000 kişi civarında. Ve Dortmund kulübü bu ilgiye karşılık taraftarlar arasında haksızlık yaratmamak için kura çekme yöntemi uygulamaya karar veriyor. Bugünün mimarı Watzke : ''10 sene önce her takım üyesinin bilet alabilme şansı vardı. O zamanlar 8000 üyemiz vardı. Şimdi ise 100.000'e yaklaşık üyemiz var.'' açıklaması yapıyor. Beşiktaş'ı bulunduğu yerden, üst seviyeye çıkarmak için kollarını sıvayacak olanlar Dortmund ve benzeri yapılanmaları çok iyi analiz etmeliler. Beşiktaş için gelecek, rakiplerine uymaktan değil, kendi sistemini kurmaktan geçmektedir.

*****Yazı 2013 yılında bir internet spor sitesinde yayınlanmıştı. Site kapandı. Yazı kaybolmasın diye bloğa aktarıyorum. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder