16 Ocak 2014 Perşembe

Galatasaray-Fenerbahçe'ye Karşı Beşiktaş Algısını Yönetmek


Dün medyaya yansıyan Fenerbahçe'nin Caner Erkin ile ikinci yarıda sergileyeceği performansa göre sezon sonunda sözleşme yenileyeceği haberi çok dikkat çekiciydi. Fenerbahçe, takımda belki de ilk yarının en iyi performansını çıkartarak yurt dışından bir çok önemli kulübün dikkatini çekmeyi başaran oyuncusuyla sözleşme yenilemekte acele etmiyor. Futbolcuların imza attıktan sonra performanslarının düşmesi, imza arifesinde performansının artması özellikle bizim ülkemiz için olağan gerçekler.  Fenerbahçe'nin bu hareketi gayet akıllıca ve olması gerektiği gibi. İmza sonrası muhtemel bir form düşüklüğünü önlemek bir yana Caner içinde bu durum, kontrat bedelini daha da arttırabilmek için iyi bir fırsat.

Fakat malum Avrupa transfer piyasası bizim ki gibi değil. Sözleşmesinin bitmesine 6 ay kalan futbolcular başka takımlara imza atabiliyor ve sezon sonunda imza attıkları takımda kariyerlerine devam edebiliyorlar. Bunun  için kontrat yenilemeyen takımın izni de gerekmiyor. Yani bugün Caner Avrupa'dan her hangi bir takıma gelecek sezon için bedavaya imza atabilir. Bu noktada Fenerbahçe'nin aldığı risk ne kadar büyük ona bakmak gerekiyor. Türkiye de yaşanan sol bek eksikliği, daha topa değmeden astronomik ücretlere transfer edilmeye çalışılan sol ayaklılar bizim gerçekliğimiz oldu. Caner Erkin'in bu kalibrenin çok üstünde gösterdiği ilk yarı performansı Fenerbahçe'ye kattıkları ortada. Fenerbahçe'nin Caner'i Türkiye'de başka bir takıma satma durumunda kazanabileceği paranın telafuzu zor. Bugün gitse yerini doldurabilmek için harcayacağı para da aşağıya kalmaz. Bütün bu tablo karşısında Fenerbahçe'nin imzayı sezon sonuna sarkıtması büyük bir risk olması gerekirken, kamuoyunda ve taraftardaki algının hiçte o kadar büyük bir risk olmadığı yönünde. Çünkü biliyorlar ki Fenerbahçe istemedikçe Caner başka bir kulübe imza atmayacak. Bu oyuncu-kulüp, kulüp-taraftar güveni ve aidiyetini yaratan şeyin sadece paradan ibaret olmadığını biliyoruz.

Bugün Beşiktaş her hangi bir oyuncusuyla Caner-Fenerbahçe durumunda kaldığında, devre arasını sözleşme teklif etmeden geçemeyeceğini biliyoruz. Belki Olcay-Beşiktaş arasındaki benzer bir durumda farklı olabilir.

Asıl gelmek istedeğim nokta şu. Dortmund, Arsenal gibi kulüpler içinde bulundukları transfer piyasasında yetiştirdikleri futbolcuları ellerinde tutabilmekte problem yaşıyorlar. Dortmund geçen sezonun Şampiyonlar lig finalisti olmasına ve muhtemelen Bayern München kadar para teklif etmesine rağmen Lewandowski'yi elinde tutamıyor. İbrahimovic hayalleri kuran Klopp'un ilk tercihinin Lewandowski'yi elde tutabilmek olduğunu biliyoruz. Mesela Götze'nin sözleşmesine bir serbest kalma bedeli koymak zorunda kalıyorlar. Aynı şekilde Arsenal yetiştirdiği bir çok yıldızı takımda tutamıyor.

İşin vahim tarafı Dortmund'un muhteşem taraftarı ile Lewandowski-Götze gibi oyuncuların bağı hiçte yabana atılabilecek durumda değildi. Götze'ye- Lewandowski'ye yıllar sonra sorulduğunda Dortmund'u ne kadar sevdiklerinden bahsedeceklerdir mutlaka. Elbette bu durumun içerisinde takımların takım için ayırdıkları maaş bütçeleri, yapılanmaları, gelecek planlamaları önemli. Fakat burada paradan ve aidiyetten daha fazlası var. Bayern München'de-Barcelona'da-Real Madrid'te oynamak. Van Persie'nin kupa kazanmak için Arsenal'den ayrılması onun etrafında şekillendirilmeye çalışılan bir takım için ne kadar zor.

Türkiye'de buna benzer bir yapılanmaya gidilmek isteniyor. Hem medya hem futbolu yönetenler ülkenin iki büyük kulüple idame ettirilebileceğine inanacak kadar küçük futbol görüşüne sahipler. Türkiye'de henüz Avrupa'da ki bu güçsüzden beslenen güçlü takım ayrılığı çok dikkat çekici bir halde değil. Fakat gelecekte alt yapısı ve yetiştirdiği oyuncular üzerine bir sistem kurmaya çalışan Beşiktaş için önemli bir problem olacak gibi. Bu ayrılık çok fazla belirginleşmeden Beşiktaş'ın kulüp olarak hamleler yapması gerekiyor.

Doğal yapısında aidiyet hissi kuvvetli olan oyuncuların (misal Olcay) takımdan koparılması kolay iş değil. Fakat Tümer gibi işin profesyonellerini takımda tutabilmek için bir aidiyet tabanı oluşturulması şart. Tümer örneği çok doğru bir örnek olmayabilir, O'nun Fenerbahçe'ye gitmesinde kulübün kendi içinde istenmemesi gibi durumlar da mevcuttu bildiğimiz kadarıyla. Misal Gökhan Töre hamlesi bence bu zihniyetin ekmeğine yağ sürecek gibi duran bir hareket. 7.5 milyon dolara satın alma opsiyonuyla, kiraladığın 20 yaşında bir oyuncu. Oyuncu gelişip, kendini gösterse satın alabileceğin bir meblağ değil, gelişemeyip katkı sağlayamasa takıma yararı yok. Bu sezon Töre'nin parlaması hem Galatasaray'ın hem Fenerbahçe'nin ağzını sulandıracaktır. İkinci yarı takımın yıldızı olan bir Gökhan Töre'nin seneye takımda olma ihtimali yok. Ya veremeyeceğiniz meblağları ödeyip alacaksınız ya da rakiplerinize kaptıracaksınız.

Beşiktaş'ın bugün ki ekonomik yapısı Fenerbahçe'nin, Galatasaray'ın gerisinde olabilir ama potansiyel olarak Dortmund-Bayern arasındaki uçurum yok. Yarın ekonomik olarak fark kapanabilir ama algısal boşluğu doldurmak kolay olmayacaktır. Klopp geçen günkü bir basın toplantısında "yetiştirdiğimiz oyuncuları elimizde tutabilmemiz için daha çok yol kat edilmesi gerek"tiğinden bahsetti. Beşiktaş için yarın çok uğraşmamak için bugünden önlemler alınması gerekiyor.

Mesela bir kesim medya organının sürekli ortaya çıkarıp poh pohladığı "Galatasaray, Fenerbahçe artıklarını toplayan takım" imajının kasten yapıldığı ortada. Halbuki kulübün ekonomik yapısına göre Fenerbahçe'den Galatasaray'dan oyuncu alması yanlış bir durum değil. Ama bu imaj algısal kirlenmeye katkıda bulunmaktadır. Beşiktaş yönetiminin tek işi stad yapmak ya da kulübün parasını kontrol etmek değildir. Algıyı kontrol etmek, basında çıkan bu tarz ötekileştirmelere karşı koymakta en az para harcamak kadar önemlidir.  Dany ya da Yobo alınmasın demiyorum, insanların algısını düzgün yöneterek alınsın alınacaksa.

Beşiktaş'ın hedefi rakip olmak değil en büyük olmak olmalıdır. Ortaya koyduğu projeler bir döneme damga vurmalıdır. Öbür türlüsü Beşiktaş'ı bir yere taşımaz. Şamar oğlanı olmaya devam etmemek biraz da kulübün kendi ellerinde.

2 Ocak 2014 Perşembe

Ronaldinho

Öncelikle şu iki hususu belirtmekte fayda var diye düşünüyorum.
1- Ronaldinho transferi gerçekleşirse yönetimi başarılı saymam, aynı şekilde transfer edilemezse başarısız olduğunu da söyleyemem.
2-Topluca ezber kazanına düşmüş bir kalabalık var. Transferi isteyeni de, istemeyeni de aynı keseden harcıyorlar.

Bunları belirttikten sonra başlayabiliriz.

Öncelikle geçen senenin Beşiktaş için gerçek bir kayıp yılı olduğunu belirtmek gerekir. Feda sezonunda taraftar ve medya algısı belirli bir noktaya odaklanmışken, deliler gibi şampiyonluk peşinde koşmak, bu vizyonda bir teknik direktörle çalışmak bütün bunların dışında elinizde taraftar algısını değiştirebilecek bir fırsat varken yönetimin tecrübesizliği ve alelacele davranışlarıyla bu fırsatı kullanamayışı... Adına amatörce hazırlanan yönetim kadrosu mu dersiniz, yapılan tecrübesiz hamleler mi dersiniz bilemem. Almanya, İspanya, Hollanda gibi liglerde yapılanmalar radikal şekilde gerçekleşir. Sürekli aynı örnek üzerinden ilerlemek ne kadar doğru bilmiyorum fakat Dortmund Klopp'un geldiği ilk sezon altıncı, ikinci sezon ise ligi beşinci olarak tamamlıyor. Bunun gibi bir çok yapılanma örneğinde benzer neticeler alındığını görebilirsiniz.

Türkiye'de ise durum farklı. Daha önce Beşiktaş'ın 80'ler sonunda yakaladığı genç jenerasyonla gelen başarı dışında bu tarz yapılanma ile başarı neredeyse yok. Diğer büyük takımlar düştükleri ekonomik sıkıntılardan yapılanmadan ziyade ligdeki ekonomik kanun açıklığından yararlanarak dışarıdan gelen paralı başkanlar sayesinde kurtuldular. Beşiktaş'ın bu dönem uygulamaya çalıştığı yöntem hem Türkiye futbolu hem de Beşiktaş açısından çok önemli.

Avrupa ve Türkiye futbol kalitesi arasındaki uçurum bir kenara, taraftar algısı ve medya yönelimi de birbirinden çok farklı. Türkiye'de üç büyükler için ilk dört dışındaki her türlü derece başarısızlık ve daha da önemlisi kabul edilemez. Denediğiniz proje, uygulama bu gerçekliği maalesef değiştiremiyor . Beşiktaş Feda sezonunda bu algıyı yıkabilecek fırsata en çok yaklaştığı dönemden yararlanamadı. "Her zaman" olduğu gibi Beşiktaş yine "şampiyonluğa" oynamaya çalışarak fırsatı elinin tersiyle itti. Geçen sene kazanılamayan şampiyonluk, bu seneye yine şampiyonluk hedefiyle başlamış olmak, uyuyan devin (taraftar,medya) uyanması için çok çaba harcamaya gerek bırakmadı. Bunda lige dört galibiyetle başlamanın etkisi olduğunu da göz ardı edemeyiz.


Ronaldinho konusuna gelirsek bütün bunları bir araya topladığımızda ben yönetimin daha da önemlisi Önder Özen ve projesinin korkulduğu gibi yara alacağını düşünmüyorum. Türkiye'de her hangi bir işte iyi olmak istiyorsanız, iddialı olmanız en önemli unsurlardan biridir. Takımın dolu tribünlere oynaması, medyanın ve taraftarın algısını başka bir tarafa çekilebilmesi için makul bir yöntem olduğunu düşünüyorum.

Ronaldinho transferini Quaresma, Guti, Simao transferlerinden ayırabiliyor olmak gerekir. Ronaldinho transferinin kulübe yıllık maliyeti 3 milyon dolar olacağı söyleniyor. Az para değil fakat geri getirisi düşünüldüğünde (stat geliri+forma+belki başka sponsorluklar) çok büyük bir meblağ olduğu söylenemez. Bu transferin kulübe ve projeye bir kalkan olacağını düşünüyorum.

Beşiktaş bugün altyapısından futbolcu alıp takımda oynatabilecek seviyede altyapı organizasyonuna sahip değil. 25 yaş altı futbolcu grubu gelecek 4-5 sezon için iyi sinyaller veriyor. Bunun yanında Özen projesinin de en az 2-3 yıla ihtiyacı var.  Bu 2-3 yılda sadece tesisleşme, antrenör ve sportif yapı için gerekli. Bu projenin meyveleri de ancak o 2-3 sene sonunda toplanmaya başlayacaktır. Bu yüzden geçireceğimiz bu 1-2 seneyi madem 6. sırada tamamlamamıza izin yok, Ronaldinho transferi makul karşılanabilir hale geliyor.

Şu da unutulmamalıdır ki Beşiktaş'ın teknik direktörü potansiyeli olan bir aday olarak takımın başında duruyor. Veli'nin, Gökhan Töre'nin, Franco'nun, Oğuzhan'ın vs. 2 senede yaşamasını beklediğimiz dönüşüm aynı şekilde Bilic içinde geçerlidir. Bu takımın oyuncudan ziyade zamana ihtiyacı var. Ronaldinho arkada düşünülen bunca şeye odaklanmak için insanların önüne sürülen bir görsel malzeme, tribüne taraftar çekecek bir figür, takımı ipten almasıyla gençleri şevklendirecek bir lider olarak bence gayet makul bir hamle olarak duruyor.

Fakat işler tam tersine dönüp bütün bu olan bitenin de sonu olabilir.  Alınabilir bir risk mi? Bence alınması gereken bir risk. Kamuoyunda oluşan güven eksikliği, muhtemel muhalif yönetim adaylarının ağzının sulanmaya başlaması, taraftarın kışkırtılması gibi bir çok etken projenin ve yönetimin geleceği için pek iç açıcı bir yöne doğru gitmiyordu. Bu Önder Özen için önemli bir kredi olacaktır. Yemek yapabilmek için huysuzlanan çocuğun eline bir oyuncak sıkıştırmak çokta mantıksız durmuyor.

Tekrar belirtmeden bitirmek istemiyorum, Beşiktaş çok daha önemli fırsatlar yakalamasına rağmen fırsatları çeşitli sebeplerle elinden kaçırdı. Bütün bu yazı bugün kaçan fırsatlardan sonra ne yapılabilir sorusuna cevap aramaya yönelik olarak yazılmıştır. Kaçırılan fırsatların makul açıklamaları olduğunu ve telafisinin mümkün olduğunu düşünüyorum.