21 Haziran 2012 Perşembe

Son Dönem Beşiktaş Üzerine Denemeler




Sayın, sevgili eski koçumuz Ergin Ataman beyefendinin şampiyonluk ertesi ilk açıklaması kontratının bittiğini yedi cihana duyurmak oldu. Ve en önemli devam şartlarından biri padişahımız Milangaz ile sponsorluk anlaşmasının devam ettirilmesiydi. Çünkü sponsorundan çok memnundu! Yersen...

Fikret Orman ve ekibi küçülme planları yaparken kucağında gelecek yıl nerden baksan 15 milyon euro yatırım yapması gereken bir basketbol takımı buldu. Futbol takımında kalacak futbo1cuların seneye kalabilmesi için 1 er milyon euronun hesabını yaparlarken ekonomik olarak karşılanması mümkün olmayan meblağlar isteyen bir takımla karşılatılar. Tek çare sponsordu.

 Bunların olabileceğini daha önceden kestirmiş olacak ki Fikret Orman kulübün zengin ileri gelenleriyle geldiği gün itibariyle hemen görüşmelere başladı. Kurtulunması gereken bir Milangaz vardı ortada. Ne kadar bağımlı kalırsa o kadar başına dert açacağını bildiği bir sponsor. Ama Beşiktaş camiasının büyük babaları ne hikmetse kulübün en ihtiyaç duyduğu zamanda yönetim için aday olmaları bi kenara dursun, bu zor günlerinde kulübe yakın olmayı bile pek ılımlı bulmamışlardı. Çünkü orası başkasının çöplüğüne dönüşmüştü artık. Sağ olsunlar Beşiktaştan ümidini kesenlerin bir kısmı ne hikmetse Kasımpaşa'yı yatırım yapmak için Beşiktaştan daha uygun görmüşlerdi.

Ne alaka mı? Büyük sponsorumuz Millangaz nerdeyse 1 aydır sponsor olup olmamayı düşünüyor! Yersen. Bu konu bütün medya ilgisini sağ olsun büyük koçumuz Ergin Ataman sayesinde üzerine çekmişken 1 ay "ne yapsak ne yapsak" diye düşünen büyük Beşiktaş sevdalılarının sahip olduğu Milangaz seneye takımı desteklemeyeceğini açıkladı ve hemen akabinde, kontratının bittiğini gazetelerde şampiyonluk haberlerinin yanında yer almasını uygun gören büyük koçumuz Galatasaray ile sözleşme imzaladı. 1 dakika bile "başka bir sponsor gelecek mi acaba" diye düşünmeden, kulüple görüşmeden Galatasaray ile anlaşmaya vardı. Çünkü 1 hafta sonra yeni sezon başlayacak, 1 dakika takımıyla çalışmazsa takım gelecek sezon başarıı olamayacağı için hemen yeni takımını seçmek istedi.

Fikret Orman ve ekibi, şahsen benim futbola, kulüp desteklemeye bakış açımın kanserden kurtulması için son fırsat. Çünkü bu treni kaçırdığımız taktirde yerine gelecek tren aynı yere gidiyor olmayacak. Fikret Orman ve planlarının hedefi Beşiktaş'ı avuçlarının içine alan adamların ellerrinden Berşiktaş'ı alıp kendi elinde oynatmak değil. Ama yerine gelecek olan adamların amacı bu olacak.

Beşiktaş'ın hiçbir zaman ihtiyacı olmayan adamlar, o kadar muhtaçtılar ki bu kulübe, ilk önce Beşiktaş'ı birinci sayfaya taşıdılar, sonra isimlerinin altına! Bugün Beşiktaş isminin önünde Milangaz yazmasına o kadar muhtaç ki. Ama benim büyük taraftarım, dün Quaresma diye ağladı, bugün feda diye bağırdı, yarın Fikret Orman'ı yerin dibine sokmak için elinden geleni yapacak.

Görünen o ki kulübün kanını emmekten kolay kolay vazgeçmeyeceği belli olan adamlar çok geç kalmak istemiyorlar. Ben gelecek seçime yakın bir hareketlenme bekliyordum kendilerinden. Fakat Fikret Orman ve ekibi kendilerini biraz telaşlandırmış olacak ki ilk günden başladılar kulübe ellerini sokmaya.

 Quaresma'lı Demirören'li başarısızlık > o zihniyetle kazanılan şampiyonluktan.

Bugün de sonucu ne olursa olsun Beşiktaş > Beşiktaş Milangaz'dan olmalı.

Fikret Orman ve ekibi bugüne kadar (Samet Aybaba ve Egemenin takımda tutulması dahil) kulübün içinde bulunduğu koşullar altında hatalı denilebilecek bir hamlede bulunmamıştır benim gözümde. Sonuna kadar tam desteği hakettiklerini düşünüyorum. Kulübün kendisini yeniden bulması için sürecin çok sancılı geçeceği ortada. Tek emin olduğum şey dinleyip, izleyip, okuyup sevdiğimiz Beşiktaş'ı geri kazanabilmemiz için bu son fırsatımız.

8 Nisan 2012 Pazar

Avrupa Ligi > Spor Toto Süper Lig



Play-off sistemine dair herşeyi anlayabiliyorum. Puanlar ikiye bölünecekmiş, maçlar nisanda bitecekmiş, 3 günde 1 maç oynanacakmış falan hepsine eyvallah. Fakat bu sistemle seneye Spor Toto Süper Lig'de oynayacak takımın bi elemeye tabi tutmayıp, Avrupaya gidecek takımların play-off sistemine dahil edilmesini anlayamıyorum. Yani düşme hattında play-off sistemi uygulanmaması; daha kendi gözümüzde ligimizin ne kadar değersiz oduğunu göstermiyor mu?

Avrupaya gitmek için play-off sistemiyle 1000 takla attırılan takımlara karşılık, seneye ligde kalma ya da bir alt ligde oynama ihtimali olan takımlar arasında bir play-off oynanmaması gerçek bi değer vermemeden başka birşey değil. Madem Avrupaya gidecek takımların kalitesi son dakikaya kadar mücadele ettirilecek kadar değerli olabiliyorsa, seneye Spor Toto Süper Lig de oyanayacak takıma-takımlara neden bukadar önem verilmiyor.

Antalyaspor, Ankaragücü maçı dışında son 10 maçta 1 maç kazanabilmiş. Necati'yi göndermeleri onlar için büyük bir kayıp oldu. Belki de Necati olmadan bu ligde kalmayı haketmiyorlardı. Kim bilir. Avrupaya gitmenin bu kadar değerli olduğu biyerde bizim ligimizde oynamanın bu kadar değer etmemesi çok anlamasız.

Bu ligde en büyük tartışmalar her nekadar şampiyonluk için yaşansa da düşme hattını da yabana atmamak lazım. 8 takımlı play-off'un şampiyonluk dışında kalan 4'lü kısmında daha önceki yıllarda tartışma yaşandığını ben görmedim. Ama düşme hattında yaşananlar yüzünden yıllardır birbirleriyle kanlı bıçaklı yaşayan insanlar var. Misal Bursaspor-Beşiktaş gerginliği. Yani bu sistemin gerginliği azaltmak gibi bi derdi de yok. Samsunspor yerine Antalyaspor düşseydi dün, Antalyasporluların geçen hafta ki Samsunspor'un İnönüdeki galibiyeti yüzünden Beşiktaşı suçlamayacağını kim söyleyebilir. Ki hemen hemen aynısı 10 sene önce yaşanımıştı ve gelinen nokta, yaşananlar belli.

Kendi ligimize birazcık değer verseydik ve düşecek kalacak takımlar kendi aralarında bunu belirleselerdi fena mı olurdu? 5 ay bu takımların çok önemli başka işleri mi varda nisan da belirledik kimin düşeceğini.

Bu sistem değişikliğinin maç trafiğini arttırarak gündem değiştirmek amaçlı olduğunu biliyorduk fakat bu kadar düşüncesizce insanlara sunulduğunu bilmiyordum ben açıkçası. Samsunspor ve Antalyaspor'a gelecek yıl liglerinde başarılar..

6 Nisan 2012 Cuma

Badem Gözlü Dev Adam




Kör ölür badem gözlü olur.

İstisnaların kaideyi bozduğu yerdeyiz.

Kör diye badem gözlüyü öldürdük bu sefer.

Yerine de körü getirdik.

İyi adam, kötü antrenör hikayesini bi tarafa koy Carvalhal başka bir adamdı.

Beşiktaş tarihinin en kötü günlerini yaşarken bu takımın başında olduğu ve var gücüyle herşeyin altından kalkmaya çalışması unutulmasın şu adamın.

İyi adamlığı falan bi tarafta dursun;

Daum good, Lucescu better, Gordon best, Carvalhal reyiz...

Yolu açık olsun.

2 Nisan 2012 Pazartesi

90 Dakika Kartal Gol Gol Gol




Beşktaş'ın saha içinde birçok problemi olduğu aşikar. Hiç izlemeden sadece kağıt üzerinde skorlarını, istatistiklerini inceleseniz 1001 türlü problem bulup detaylandırabilirsiniz. En başta belirtmek isterim ki o gitsin bu gelsincilerden değilim. Zaten gitsin-gelsincilik modası da geçti sayılır. Yaşananlar ne kadar şey götürse de getirisi de olmuyor değil. Daha çok o gelmesin, bu gitmesin üzerinden bir mantalite yaygınlaşmaya başladı.

Her nekadar takım çoktan yarıştığı her kulvarda havlu atmış olsa da, üzerinde durulması gereken konular var. Stadta çıplak gözle maçı izleyince bazı şeyler göze daha net çarpıyor. Beşiktaş'ın en büyük problemlerinden biri saha içinde dinlenmesi gerektiği zamanı bilmemesi ve oyunu yavaşlatabilme becerisine sahip olmaması. Defansifte oynasa, ofansifte oynasa saha içinde takımın hem mental olarak, hem fiziksel güç olarak kendisini yenileyebileceği durumu, zamanı yaratabilme becerisi kesinlikle yok. Takımı istedğiniz sistemle dizin, istediğiniz oyuncuları oynatın, oyununun saha içindeki kimyasını dengeleyemediğinizde çok önemli problemler, yaşanmayacak olsa da yaşanıyor.

Bu eksiklik yüzünden Beşiktaş bir sürü maçta puan kaybetti diyebiliriz. Quaresma, Simao, Fernandez gibi top öldürme, ayağına top geldiğinde doğrudan kaleye gitme, kaleye yönlenene aradan, dereden pas atma alışkanlığı yüksek adamların yanına Necip, Veli gibi genç ortasaha oyuncuları eklenince durdurulamaz bir "topu alalım kaleye koşalım" futbolu ortaya çıkıyor.

Bahsettiğim dinlenme, oyunu yavaşlatma anları aslında rakip takımın kimyasını da bozmak için iyi bir fırsat. Problem olan sürekli ileride top oynama isteği bir süre sonra frenlenemez bir hale alıyor. Takımın oyunu frenleme anı; defansa atılan topu topu 1-2 pastan öteye geçemiyor.

Öne geçip kaybedilen maçlar, dakikalarca gol bulamayıp sonucunda aleyhte yenilen gollerin bence en büyük sebebi bu. Örneğin bugünkü Samsunspor maçı. Dakikalarca dur durak bilmeksizin rakip sahaya tek toplarla ya da Fernandez'in güçlü top tekniğiyle yığmaya çalışan takımın bunu periyotlara bölemeyişi, yararlanılamayan pozisyonlar Beşiktaş'ı güçlü fakat aptal boksör moduna soktu. Takım guardını almış rakibe karşı dakikalarca yumruk atıp, guardı bir türlü aşamayıp, yorgunluktan (mental,fiziksel) rakibin tek sol kroşesinde nakavt olabilecek kıvama getirebiliyor.

Bu, işin biraz görünmeyen tarafı gibi. Fakat çıplak gözle izleyince çok daha net gözüküyor. Ernst çatısı altında dahi Beşiktaş birçok maçta bu problemin altından kalkamıyor.

Bu tamamiyle bir kenar yönetim eksikliği. Carvalhal maçtan sonra "gol atamama problemimiz var" diyebiliyor mesela. Bi kere bu problem yeni bir problem değil, velevki her maç 6 tane gol atabilen bir takım olsanız dahi, bugün ki maçtan sonra antrenörün bahsetmesi gereken gol atamama problemi değil, bu oynanan şuursuzca hücum etme çabası olmalı idi. Gol atamama probleminin kaynağının bu olduğu açıkça ortada. Bence Carvalhal'in bu konuda gerçekten önemli bir eksikliği var.

1. dakikadan itibaren gol atması gereken bir takım modunda maç oynamanın ve bunu 90 dakikaya yaymadan her ayağa top geldiğinde tekrar ediyor olmanızın bir açıklması olamaz. 2-0 dan puan kaybedilen maçlar, %70 topla oynama oranına sahipken kaybedilen puanlar bu eksikliğin belirgin bir sebebi. Hatta hücum hattının, verimli olduğu maçlarda çok parlaması, kaybedilen maçlarda çok sönük kalmasının da önemli sebeplerinden biri bu. 20 dakika hücum üzerine 5 dakika kontrollü oynayıp, üzerine bi 20 dakika daha tempo yapmayı beceremiyoruz ya da bilmiyoruz. Ernst'i bu sezon defalarca dili dışarıda bu tempoya ayak uyduramıyorken gördük mesela. Ernst'in yaşı, kondisyonu değil buradaki yorgunluk sebebi, onun bile takımı frenleyemeyip bu çılgın hücum futboluna ayak uydurmaya çalışmasından kaynaklandı hep.

Kaybedilmiş bir sezon, gitsin-gelsincilik yapmak istemem tabiki ama Carvalhal'ın Beşiktaş kariyeri üzerine bi yazı yazılsa önemli bir "sistemhocalığı" eksikliği olarak bunu not düşmek isterim

16 Mart 2012 Cuma

Çarpıklığın Sonu Yine Şampiyonluk

Beşiktaş Atletico Madrid maçı; kadrolar, dizilişler üzeri bir maçtı Beşiktaş açısından. Sahaya kimin çıkacağı, kimin nerede oynayacağı değil, skorun önemli olduğu bir maçtı. Holosko’nun, İsmail’in pasında Madrid’de yaptığı vuruş gol olsa, 3-2 ile gelinse maça, İnönü’de yine kadrolar taktikler arası bir mücadele beklenebilirdi. Fakat Atletico'ya karşı 3-1’in rövanşında 2-0 ya da 4-1 gibi bir skora ihtiyacınız olacakken kimse kusura bakmasın ne taktik gücünün ne de kapasitenin yetmeyeceği bir oyunla karşı karşıyasınız. Beşiktaş koca sezon hangi maçında ne işareti verdi ki Atletico’yu eleyebilecek? Maçta taktikten futbolcudan bağımsız bir şeye ihtiyacı vardı Beşiktaş’ın. Ki Carvalhal fazlasıyla bu ihtiyacı karşılamaya yönelik hareketler yaptı maçtan önce. Quaresma’sı, röpörtajı, bu maç için ihtiyaç duyulan o başka şeyin bütün adımları atıldı aslen.

Maç başında girilen o başka mod, gerçekten her şeyden bağımsız bir inanç ve kapasiteler üzeri bir futbol oynama çabasıydı. Bir baktık ki meğersem Beşiktaş istese 20 dakika da olsa Madrid’den daha iyi futbol oynayabiliyormuş. Yersen…

Bu 20 dakikada bir gol bulabilse belki maç başka bir ‘hero’sal moda taşınabilir, belki devamında tur bile geçilebilirdi. Zaten bu ihtimal değil miydi maça heyecan katan, maçı izlenebilir kılan, merak ve coşkuyla o stadı doldurtan..

Ama olmadı. Olmaması olağan dışı mıydı? Tabiki değildi. Olağan dışı olan Beşiktaşlı futbolcuların sahada denedikleriydi. Beşiktaşlı futbolcuların, sistemin, taktiğin, antrenörün, kalecinin eleştirileceği gün bugün değil. Onun yapılması gereken zamanda herkesin ağzında bir parmak bal, Beşiktaşın ne kadar güçlü bir kadroya sahip olduğunu tartışıyorduk. Beşiktaş’ın solunda Simao, sağında Quaresma, Galatasaray’ın Emre, Riera, Fenerbahçe’nin Caner, Stoch, Dia kıyaslamalarıyla ‘fm’cilik oynuyorduk. O gün Beşiktaş’ı eleştiren 3-5 adam bugün takımı savunmaya çalışırken, diğer kitlelerin ağızlarından köpük saçarak konuşmaya çalışmaları anlamsızlık üzeri.

Beşiktaş’ın bu turda Madrid’i elemesini mi istiyordunuz? Yani çeyrek finalist bir takım mıydı istenilen? Bu kadronun bunu başarabilmesi kağıt üzerinde mümkünmüydü? Mümkündü. Fakat Beşiktaşı sahada kağıt üzerinde olduğu gibi hiç görebildik mi? Göremedik. Belki birkaç maç belli süreler içerisinde.

Bunun sorumlusunu aramak bu saatten sonra pek de anlamlı değil. Ama en büyük problem yapılanmaydı. Kağıt üzerindeki futbolcuların bırakın sahadaki performanslarını, kağıt üzerinde bile artık yerlerini dolduramıyor oluşları, daha da önemlisi bu durumu ta en başından görmesi gerekenlerin görmemeleri ya da görmezden gelmeleri algının bambaşka bir yere gelmesine sebep oldu.

Şimdi kulübün önünde çok keskin bir dönemeç var. Ya bu düzen tamamen değişip Beşiktaş özüne bir geri dönüş yaşayacak ya da muhtemel yeni yönetim işin altından kalkamayıp yerine bugünkü düzeni savunanlar geri döneceklerdir. Yeni gelen yönetimin tepkilere göğüs gererek bu işten sıyrılmaları gerekir. Çünkü 10 senede algı tamamen değişti. Kimse “3-4 sene şampiyon olmayalım, başarı lazım değil, öz kaynağa geri dönelim yeterki dönüşüm tersine dönsün” demeyecektir. Diyenler de en küçük olumsuzlukta gemiyi terk edecektir.

Bugün Gençlerbirliği takımının ismini Beşiktaş olarak değiştirip, aynı düzenleri içerisine Sivok, Egemen, Hilbert, Ernst, Fernandez, Mustafa Pektemek, İsmail gibi oyunculardan 2-3 tanesini monte etseniz hem Beşiktaş ismi hem taraftarı, hem kalitenizle şu an Beşiktaşın ligde bulunduğu sıradan daha yukarıda bir derece elde edebileceğini düşünüyorum. Gençlerbirliğinin kurmaya çalıştığı düzen, Bursaspor şampiyonluğu, Sivas ikinciliği ve bu örnek göz önüne alınırsa aslında bu ligde başarılı olabilmek için yapılması gerekenler; Galatasaray , Beşiktaş , Fenerbahçe’nin yarattığı popülizmden uzakta durarakta yapılabilir.

En nihayetinde alışıldığı üzere lige havlu atan, avrupa kupalarından elenen, tek hedefi Türkiye Kupası olan bir Beşiktaş kaldı ortada. Önümüzdeki yeni yönetim seçim sürecide göz önüne alınırsa ve seneye avrupa kupalarından gelecek maddi desteğe kulübün nekadar ihtiyacı olduğu da düşünülürse, Türkiye kupasının bu seneki sahibinin yine Beşiktaş olacağını da şimdiden söyleyebiliriz.