21 Ağustos 2015 Cuma

2015-2016 Sezonu Öncesi Beşiktaş -2- (Lucas Leiva)

Sezon değerlendirme yazısı çok sarktı. Çok klişe şeyler de yazmak istemiyorum, biraz önümüze bakmamız gerekiyor diye düşünüyorum. Az çok yeni gelen transferlerin ne olduğu konusunda herkeste bir fikir oluştu. Ama yapılacak transfer konusunda soru işaretleri var gördüğüm kadarıyla.


Lucas Transferi
Artık çok fazla konuşulamıyor belki ama ben yazmadan edemeyeceğim. Fenerbahçe'nin "all in" çektiği sezonda medyası da topunu tüfeğini kuşandı. Eskiden alttan alta desteklerlerdi, görenler, hissedenler fitil olurdu, artık hiç çekinceleri kalmadı.

2 haftadır, daha ayağına top değmeyen, değdiğinde de neler yaptığını sanki hiç görmediğimiz Souza övgüsü yığıldı üzerimize. Ama öyle bir övmek ki, Van Persie, Nani, Podolski, Gomez transferlerini falan taca atacak şekilde. "Yılın transferi olabilir." Mehmet Demirkol övmelere doyamadı. Övsünler, belki de gerçekten dedikleri gibi olur. Helali hoş olsun da Lucas adının programlarında geçtiği ilk gün ve her gün "yıllardır bu oyuncuyu izlerim, ne yapar ne eder hiç anlamam, ne işe yarıyor ben görmedim, tabi Brezilya milli takımına falan seçilmiş, belki ben göremiyorumdur" kıvırmalarıyla alacağımız adamın algısını niye başka yere çekmeye çalışıyorsun ki? Yan pastan, alan kapatmaktan başka bir şeyini görmediğin adamı göklere çıkarıp, aynı bölgede hemen hemen aynı işi yapan adam için nasıl bunları söyleyebiliyorsun?

Sakat de,Türkiye'ye gelince yatar de, "Beşiktaş'ın ihtiyacı olan adam bu değil" de ama "ne iş yapar, ne topu oynar yıllardır izlerim anlamam" nasıl bir eleştiri şeklidir be adam. Benim bile algım "gelse de olur, gelmese de" oldu. Twitterda falan konuşmalara bakıyorum, insanlar yaptığı asist, attığı gol üzerinden Lucas transferini eleştiriyorlar.

Öncelikle şunu yazmak lazım, Tolgay'ın sakatlığı değil Beşiktaş'ı transfere sürükleyen. Veli'nin dönemeyişi oldu. Görünen o ki bu sezon da orta sahada 3'lü oynayacağız. Elimizde Oğuzhan, Sosa, Atiba ve Necip var, belki Serdar. Şenol Güneş geçmiş yıllarda da örneklerini başka takımlarda gösterdiği gibi Biliç'ten farklı bir takımla karşımıza çıkacağının sinyallerini veriyor. Taktik, eldeki oyuncu kadrosu belki aynı ama, zihniyet olarak daha ofansif bir yöne doğru gidecek takım. Veli den boşalan bölgede son maç Atiba'yı denedi. Bu sezon sık sık Sosa, Oğuzhan'lı orta saha dizilimi göreceğimizi düşünüyorum. Atiba ön libero bölgesi için biraz kırılgan. Oraya alan bilgisi yüksek,  ikili mücadele seven ve bizim o bölgedeki kırılganlığımızı arttırmak için birazda "sert" bir defansif orta sahaya ihtiyacımız var. Lucas'ın (bizim sınıfımız takımlar için) tam aradığımız adam olduğunu düşünüyorum. Lucas,-Atiba-Oğuzhan hatta Lucas-Sosa-Oğuzhan orta sahaları bu sene Şenol Güneş'in kafasındaki oyun düzeninin iyi birer şablonu gibi duruyor.

Souza dediğiniz, övdüğünüz adamın, Brezilya ligi gibi bize göre daha "yumuşak" bir ligde attığı gol yaptığı asist Lucas'ın Premier lig kariyeriyle neredeyse aynı. Son 7 sezonda 1 sene sakatlık yaşayıp 12 maçta kaldığı sezon dışında her yıl Premier ligde 25-30 maç barajını aşmış bir oyuncudan bahsediyoruz. Aynı zamanda Brezilya milli takımın orta sahası. Gel gör ki insanların aklında "ne yaptığı belli olmayan" oyuncu olarak yer etti adam. Bir de bunu yıllardır "ne yaptığı belli olmayan" Mehmet Topal'ı öven, göklere çıkaran adam yapıyor.

Şu eleştiriyi haklı olarak görebilirim, gol yolları için tıkanan maçlarda çözüm üretecek bir adam olmayabilir. 30 metreden vursun gol olsun, frikikten atsın bitirsin adamı olmayabilir Lucas. Ama yerine aldığımız adamın da Veli olduğunu unutmayalım. Bahsettiğimiz özelliklerde Premier Ligden 28 yaşında futbolcu almak bizim gibi kulüpler için pek mümkün değil zaten.

Daha fazla uzatmak istemiyorum ama madem Fenerbahçe medyasıyla başladık, onunla bitirelim. Malum Rıdvan Dilmen, Demirkol medyanın lokomotifi haline geldiler. Fenerbahçe'yi eleştirmeyi geçtim, eleştirene cevap yetiştirmek için kendilerini parçalayacak hale gelmeleri artık trajikomik. Geçtiğimiz pazartesi Ntvspor'da yayınlanan 90+ programında Hasan Şaş-Demirkol ikilisinin aralarındaki diyalogları izleyebilirseniz ne demek istediğimi anlayabilirsiniz. Aynı şekilde dünkü maç sonunda 2 penaltısı verilmeyen rakibe karşı, faulden atılan golle zar zor galip gelen Fenerbahçe'yi yorumlayan Rıdvan Dilmen'i izleyerek olayın bir başka boyutunu görebilirsiniz. Programın yarısında Fenerbahçen'nin nerelerde, hangi pozisyonlarda çok gol atabileceğini dinledik durduk.

Bunları yazıyorum, çünkü aynı durumlara düştüğümüzde biz tekme tokat dayak yerken diğer taraftan bu adamların, bir rakibimizi bu kadar koruyup kollamalarını, etrafına sezon başlamadan kalkan örmeye çalışmalarını göre göre bu kadar seviliyor olmalarını anlayamıyorum. Daha ilk maçından takımını saçma sapan bir şekilde yalnız bırakan, 2 maç ceza alan, hatta takım deplasmana giderken maçı otelde televizyondan izlemeyi tercih edip stada gitmeyen, takımını yalnız bırakan ve fiyasko futbol oynatan teknik direktöre 1 tane aklı başında eleştiri yok. Beşiktaş aynı durumu yaşasa muhtemelen sezonu kapatacak kadar eleştiriye maruz kalmıştı bile çoktan.




3 Ağustos 2015 Pazartesi

2015-2016 Sezonu Öncesi Beşiktaş -1- (Quaresma Transferi)

Aslında Quaresma özelinde bir yazı yazmak istemiştim. Araya tatil, iş, güç girdi derken yazamadım. İyi ki de yazmamışım. Biraz yüksek perdenden olabilirdi. Zaman geçince insan biraz daha sakin bakabiliyor duruma. Hazırlık kampı bitti, bütün maçları da izlediğimize göre genel bir değerlendirme yazmak daha doğru olacak. Ama öncelik tabi ki Quaresma'nın.

Öncelikle bu transferin yapılmış olmasını hala içime sindiremiyorum. Bir çok insan için de durumun böyle olduğunu biliyorum. Sindirebilme ihtimalim de yok gibi görünüyor. Bu yapılan transfer benim gözümde Fikret Orman ve yönetiminin sportif olarak hükmünü kaybettiğinin ilanıdır. En ufak bir olayda, Beşiktaşlılık demiyorum artık çünkü iyiden iyiye içi boşaltılmış bir kavram oldu sayelerinde, "adamlıktan", "onurdan", "gururdan", "şereften" bahseden adamların, ilk fırsatta ekonomiyi, alınacak verilecek parayı ilk sıraya koymaları artık durumun tadını tuzunu kaçırdı. Kulüpler=şirket, ekonomi bir numaralı madde, tamam anladık da futbol dediğimiz şey sonuçta bir duygu alışverişi işi. Piyasaya her açılan şirket gibi  "adamlık, onur, gurur" gibi meseleler göstermelik, büyük şirketlerin yaptığı PR çalışmaları gibi olmamalıdır futbol "şirketlerinde". İnsanların aidiyet hisleri aldatmaya gelmez çünkü.

I. Quaresma dönemi bu kulübün yüz karası dönemidir. Sonuçlarının neler olduğunu hepimiz hala fazlasıyla yaşıyoruz. Dönemin ekonomisini geçtim, Beşiktaş'ın geçmişten gelen bağlarını, alışkanlıklarını değiştirip, başka bir yapı ortaya koymaya çalıştılar. Neticesinde hem ekonomik olarak battık, hem de taraftar dezenformasyonu tavan yaptı. Hala bunların ceremesini çekiyoruz ve uzun zaman da düzeleceğe benzemiyor.  Bu açıdan o dönemden kalan bir hatıradır Quaresma ve bence en kötü hatıraları bırakan da O'dur. 

Bunların hepsini bir kenara koy, sahada gördüğümüz şeye gelirsek, Quaresma benim için Mersin maçında gördüğü kırmızı karttır ya da Bursa maçında, bir hafta sonraki derbide takımını şımarıkça yalnız bırakan adamdır. Özellikle Mersin maçında yaptığı şeyi hiç unutmadım, ne zaman adı geçse, o an hissettiklerim aklıma geliyor. Bütün takım arkadaşları var gücüyle kazanmak için rakip kaleye yüklenirken, 60 metre deparla rakip ceza sahasına gelen Egemen-Toraman'ın çabasını, emeğini 1 tekmeyle yıkıp atan adamdır Quaresma benim için. Kırmızı karttan sonraki Toraman'ın çaresizliği, Egemen'in dönüp gidişinin benim için bir anlamı var. "Feyyaz acaba napıyordur şimdi?" sorusundaki gibi, ben de gözümü kapatınca bazen Egemen, Toraman'ın o pozisyonda hissettiklerini düşünüyorum. İkisini de sevmem ama o pozisyonda Beşiktaş formasının canının yandığını hissedebiliyorum. Futbol bazen bu kadar duygusal benim için. Ve azımsanmayacak kadar çok insanız futbolu böyle takip eden hala. 


Eski şımarık çocuğumuz değil artık o bizim, olgun, aklı başında, burada ne yapmak istediğini bilen biri "PR" yalanlarını da yemeyecek kadar büyüdük artık. Çocuğu olmuş da, yaşı 30 olmuş da... Anlatmaya devam edin. 5 ay sonra tekrar bu yazı altında konuşuruz bunları. Porto'dan eline geçen net para 600.000 euro olan adamın, burada cebine girecek net para 1.7 milyon euro. Ki ne bu parayı alabileceği başka kulüp kaldı, ne de bu seviyede oynayabileceği bir lig. İnsanları kandırmayın.  

Son iki hazırlık maçında izledim. İlk dönemine göre 1 gram farklı değil sahada. Ha belki 2 kırmızı kart az görür bu sezon, orasını bilemem. İlk sahaya çıktığı maç 15 dakika kala oyuna girdi, 15 dakika içinde ne rabonası kaldı yapılmadık, ne trivelası, ne 40 metreden saçma sapan attığı şut. Bütün beklediklerimi gördüm sahada. Bir de Ömer Şişmanoğlu'nu gördüm tabi. Birlikte, aynı dakikada oyuna girdikleri maçta Quaresma her topu alıp, her topla ayrı şaklabanlıklar yaparken, Ömer sol tarafta 1 tane top için kendini paraladı, Sonuçta kendini göstermesi gereken bir hazırlık maçıydı. Topla buluşması mümkün olmadı. O sıra Quaresma rabona yapmakla meşguldü topla. Gerçekler bazen böyle ince detaylarda gizlidir ve bu adamın sahaya adım attığı ilk anda görmek isteyen görebilir durumun ne olduğunu.

2. maçında 45 dakika oynadı hazret, yine benzerdi yaşananlar, 2. golünü atan Cenk Tosun santraya döndüğünde, tribündeki az da olsa kalabalık taraftar gurubu Quaresma tezahüratı yapıyordu. Cenk anlamsızca tribüne baktı. Anonsçu arkadaş durumun farkına varmış olacak ki, "maçla ilgilenin" diye anons geçmek zorunda hissetti kendini. Ki Quaresma oyunda bile değildi. Bu durum da bu transferin ayrı bir boyutu. Yönetimin işi kulübü yönetmek kadar taraftarı da yönetmektir aynı zamanda. Sahada gül gibi çocukları izletip, ilgiyi onlar üzerine çevirip yeni nesil taraftarı buna alıştırmak varken, "siz bununla ilgilenmeye devam edin" emziği bir kez daha atıldı o taraftarın önüne. İlkinin etkilerinden kurtulacağız diye beklerken, uyuyan canavarı uyandırdılar.

Şu tabloda bu adamı sevip, bu adam için çıldıran, sahada başkası gol atarken Quaresma diye deliren insanlara verdiler megafonu yeniden. Ne seveni anlayabilirim, ne de bel bağlayanı. Asisti 10 muş 11 olacakmış, golü 3 müş 5 olacakmış hesabına giren adamların bu adamı geri getirmelerinden gerçekten utanıyorum. Zaten sağ olsunlar içini boşalttıkları "Beşiktaşlılık" kavramı bugün artık bunları anlatmaya çalıştığınızda, kulübün menfaatini düşünmeyen, romantikçi aptal Beşiktaş taraftarı olarak size geri dönüyor. Hem de en sağlam Beşiktaş taraftarı size bunu yakıştırıyor. Pardon Quaresma taraftarı! 

Quaresma bu sene bu takımın başına gelebilecek en kötü yönetim hamlesiydi. Daha kötüsü ne olurdu diye düşünüyorum, bulamıyorum. Yarın oynatmasan, niye oynatmadın diye topa tutacaklar, oynatsan, senin oyun düzenine, yapına uygun bir adam değil. Şapkadan tavşan çıkarılacak zamanları geride bıraktı bu kulüp demeye başlıyorduk ki, tavşancının kralını getirip geri bıraktılar takımın içine el bombası gibi. 8 kere topu dürtmeden arkadaşına pas atmayan Beşiktaş topçusuna aşina değiliz kimse kusura bakmasın.

Fenerbahçeli, Galatasaraylı olsam bu sene Beşiktaş'tan hiç çekinmezdim. Zaten kulüp yapısını, medyayı tanıyanlar bıyık altından konuşmaya başladılar bile. Beşiktaş bu sezon kendi kendini imha eder, dışarıdan bir etkiye tepkiye gerek de kalmaz. Tek ümit Şenol hoca. Belki onun tecrübesi, bilgisi durumun bu kısmını idare etmeye yeter. Ama taraftarı, yönetimi, medyasıyla benim bildiğim Beşiktaş, alnının akıyla bu takımı şampiyon yaptırmaz bu sene ellerindeki Quaresma bombasıyla. 

Bu yazının ilk kısmı oldu. Takımın geri kalanı gelecek yazıda.